59 Kapalıçarşı’nın Çokkültürlü Dokusu Ermenilerin İstanbul’a göçünün o dönemlerde artış göstermeye başladığı biliniyor. Fatih Sultan Mehmet’in Samatya’da bulunan bir kiliseyi dini merkez yani Patrikhane olarak kullanılması için Ermenilere tahsis etmesinin de şüphesiz göçün hızlanmasında önemli rolü oldu. Samatya ve çevresine yerleşen Ermeniler zamanla Kapalı Çarşı’da ve etrafında atölyeler kurmaya ve başta kuyumculuk olmak üzere çeşitli zanaatlarda ve ticarette hünerlerini göstermeye başladı. Türk, Ermeni, Rum, Yahudi, Süryani, Levanten; her milletten insanın yolu Kapalı Çarşı’da kesişti. Birbirlerinin ustası, kalfası ve çırakları oldular, bu topraklarda sanatın, zanaatın, estetiğin ve güzelliğin gelişmesine katkı sundular. İşte Davulciyan ve Zilciyan ailelerinin de hikâyeleri tam da burada, o zamanki adı ile Psamathion ya da Samatya’da şu anki adı ile Kocamustafapaşa’da başlıyor. Zilciler ve Davulcular 17. yüzyılın ilk çeyreğinde İstanbul’da yaşayan ve Ermeni bir demir ustası olan Avedis, alaşımları karıştırmak için gizli bir yöntem keşfeder ve müzik kulağı sayesinde emsalsiz ziller üretmeye başlar. Avedis’in ünü o kadar çok yayılmıştır ki dönemin padişahı kendisini saraya çağırır. Padişahın talimatıyla mehter takımı için Avedis’in zillerinden sipariş edilir. Sultan, Avedis’ten o kadar etkilenir ki ona 80 parça altın ve ‘zil demiri’ anlamına gelen ‘Ziljian’ soyadını verir. Ziljian ailesinin İstanbul’dan Bükreş’e oradan da Amerika’ya uzanan hikâyesine bir dövü ustası olan dedem Samatyalı Harutyun Arto Davulciyan da bir noktada dahil olur. Dede Davulciyan, 20. yüzyılın başlarında bakır ve çeşitli alaşımlar ile çalışan dövü atölyesini ticari bir karar ile Kapalı Çarşı’ya taşıma kararı alır. Aldığı bir diğer önemli karar da bakır yerine gümüşle çalışmaktır. Bu kararla birlikte Davulciyan Ailesi yüz yıla yakın bir süredir el emeği gümüş tepsi ve gümüş objeler üretiyor. Atölye, 1956 yılından beri aynı adreste faaliyet gösteriyor. Dövücülük, kuyumculuğun en zor, en meşakkatli uğraşlarından biridir. Sabırlı olmak işin püf noktalarından biridir. Hep tetikte olmayı, odaklanmayı gerektirir. Bu mesleği yapanların öz farkındalığı yüksektir. El göz koordinasyonu ve orantılı güç kullanımı gibi konularda hassaslaşırlar. Ve bunlarda ustalaşmak sanıldığından daha zordur… Bu nedenle bu mesleği seçenlerin sayısı her geçen gün azalıyor.
RkJQdWJsaXNoZXIy NzY5Njk=